Ana sayfa İletişim

Alevi'ymiş



Küçük şaşkın kız orta okulun üçüncü sınıfının sıradan bir gününde, her zamanki iki arkadaşıyla, iki yıldır yaptıkları gibi, teneffüse çıkmış, bahçede dolaşmış, kendileri harikaymış gibi diğer çocuklarla dalga geçmişlerdi. Asıl komik olanın kendi diz altı etekleri olduğunu bilmeden kısa etekli kızlarla, tombul oğlanla, kendi bıyıklı hallerine bakmadan tek kaşlı kızla, iri oğlanların çöp kutusuna attığı sınıfın en minik çocuğuyla, el ele yürürken merdivenlerden düşen, düşme işlemi bitene kadar da ellerini bırakmayan iki kız arkadaşla dalga geçmişlerdi. Onlar bitince öğretmenlerle, öğretmenler de bitince okul binasıyla dalga geçmişlerdi.

Dalga geçmeleri ve teneffüs bitince sınıfa döndüler. Kapıdan girerken sınıf arkadaşları Pınar'la karşılaştılar. Şaşkın kızın arkadaşlarından biri, birazdan çok önemli ve gizli bir bilgi vereceği için hafif öne doğru eğilip sesini iyice kısarak 'Biliyor musunuz? Pınar Alevi'ymiş,' dedi. Gözleri büyümüş, dikkatle arkadaşlarına bakıyor ve onlardan, bu habere yakışır bir tepki bekliyordu. Diğer arkadaşı onun bu beklentisini tatmin etmek için 'Yaaa!' dedi. İkisine bakan şaşkın kız kalakaldı. Buz gibi oldu. Onun da Alevi olduğunu bilmiyordu arkadaşları. Görünürde kötü bir şey söylenmemişti ama kötü bir şey söylenmişti. Bir anda aşağılayan kişiden aşağılanan kişiye dönmüştü. Acaba neden bahsettikleri hakkında fikirleri var mıydı arkadaşlarının? Şaşkın kızın yoktu çünkü. Hiçbiri Alevi ne demek bilmiyordu. Arkadaşları ailelerinden kopyaladıkları, 'Biliyor musun, bilmem kim Alevi'ymiş,' cümlesini, anlamını bilmeden uygun gördükleri yerlere yapıştırıyorlardı. Ne olduğunu bilmiyorlardı ama kötü bir şey olmalıydı çünkü anne babaları kötü bir şey söyler gibi söylüyorlardı. Sadece arkadaşlarının evinde değil, yüzlerce evde yaşanıyordu bu. Bu cümle böylece nesilden nesile aktarılıp gidiyordu.

Şaşkın kız o gün orada hiçbir şey söyleyemedi arkadaşlarına. Arkadaşları da zaten konuyu fazla uzatmayıp başka birileriyle dalga geçmeye başladılar. Sıradaki dersi başlatacak olan zil çaldı ve yerlerine oturdular. Şaşkın kız o dersten hiçbir şey anlamadı.

Yıllar geçip de şaşkın kız büyüyünce bir gün bu konuyu başka bir kız arkadaşıyla konuştu. İkinci sınıf vatandaş olmaktan, buna anlam veremediğinden bahsetti ona. Alevi olmayan arkadaşı, 'Ama herkes bu kadar kötü konuşuyorsa vardır bir sebebi,' dedi. Şaşkın kız bir kez daha şaşkına döndü. Birkaç saniye dondu. Demek çoğunluk bir şeye kötü diyorsa o şey kötü oluyordu. Bu kadar basitti; çoğunluğun ne yaptığına bak, onlar gibi düşün, beynini yorma. Arkadaşının muhakeme yeteneğine, kendisinin de arkadaş seçimine hayran kalmıştı. O sırada cümle havada asılı kaldı. Neon ışıklar yanıp söndü cümlenin etrafında. 'Tam dövmesi yapılacak cümle,' diye düşündü şaşkın kız. Arkadaşı, yaptığı kanıtlara dayalı yoruma bir karşılık bekliyordu. Şaşkın kız nereden başlaması gerektiğini bilemedi. Başlaması gereken yer o kadar uzaktı ki, düşünürken yoruldu. Sonunda cümleyi havada, kanıtlara dayalı arkadaşı oracıkta bırakıp, şaşkın ve bezgin bir halde yürüyüp gitti.

Otobüse binmek üzere 'Sözün Bittiği Yer' durağına yürüdü. Durakta başörtülü, yaşlı bir teyze oturuyordu. Otobüs beklerken fısır fısır bir şeyler mırıldanıyordu. Galiba dua ediyordu. Şaşkın kız, hem konuya katkıda bulunmak, hem de bir destek bulmak için teyzeye 'Teyze biliyor musun, ben Alevi'yim,' dedi. Teyze önce şaşırdı, şaşkın kıza baktı, sonra yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı. Şaşkın kız yine şaşırdı. Ve sevindi. Uzun zamandır aradığı teyzeyi bulmuştu sonunda. Tam teyzeye sarılmak için cesaret toplamaya çalışıyordu ki, teyze 'Olsun kızım…' dedi bütün şefkatiyle.

Şaşkın kız artık şaşırmaktan vazgeçti. Teyzeyi ve kalan bir miktar insan sevgisini durakta bırakıp otobüse binip gitti.